YATIRIM UYUŞMAZLIKLARININ ARABULUCULUĞA ELVERİŞLİLİK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ – I

Bu yazımızda türleri itibarıyla yatırım uyuşmazlıklarının arabuluculuğa elverişliliği, arabuluculuğa ilişkin iradi olma ve eşitlik ilkesi ile arabuluculuk konusu üzerinde tarafların serbestçe tasarruf etme hak ve yetkisi bağlamında ele alınacaktır.

Yatırım uyuşmazlıklarının türleri aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilmektedir:

1) B2B sözleşmelerden kaynaklanan, her iki tarafın tacir olduğu uyuşmazlıklar

2) Taraflardan birinin tüketici olduğu uyuşmazlıklar

3) Taraflardan birinin devlet olduğu uyuşmazlıklar

B2B Sözleşmelerden Kaynaklanan, Her İki Tarafın Tacir Olduğu Uyuşmazlıkların Arabuluculuğa Elverişliliği

Arabuluculuğun, alternatif bir çözüm metodu olarak her iki tarafın tacir olduğu uyuşmazlıklar açısından elverişliliği noktasında, arabuluculuğa ilişkin ilkeler ile tarafların serbestçe tasarruf etme hak ve yetkisi bağlamında herhangi bir tartışmadan söz edilmemektedir. Bu tür uyuşmazlıklarda arabuluculuğun elverişli bir alternatif çözüm metodu olduğu ifade edilebilmektedir.

Taraflardan Birinin Tüketici Olduğu Uyuşmazlıkların Arabuluculuğa Elverişliliği

Tarafların serbestçe tasarruf etme hak ve yetkisi açısından değilse de özellikle eşitlik ilkesi açısından bu tür uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olup olmadığı hususu tartışılabilir. Arabuluculuk her ne kadar hak değil menfaat temelli bir alternatif çözüm yöntemi olsa da, çoğu zaman tacir karşısında tüketici daha zayıf konumda olup, hak ve menfaat dengesini bir tacir kadar gözetemeyecek bir pozisyonda olmasıyla, tüketici ve tacirin masaya oturduğu bir arabuluculuk görüşmesinden tacirin daha üstün menfaatlerle ayrılması olasıdır. 6502 sayılı Kanun ve ikincil mevzuatta tüketici lehine getirilen hükümler de göz önüne alındığında, Tüketici Hukukunda da İş Hukuku veya Kira Hukukunda olduğu gibi zayıf tarafın menfaati lehine düzenlemeler getirildiği açıktır. Nitekim, Tüketici Hukukunun doğuşunun temel nedeni zaten tüketicinin korunmasıdır. Genişleyen pazarda kendisine mal ve hizmet sunanlar ile yaptığı hukuki işlemlerin güçsüz tarafı olan tüketici yalnız ekonomik ve sosyal değil, aynı zamanda bilgisizlikten kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle de korunmaya muhtaçtır. Bu bakımdan tüketicinin yalnız ekonomik çıkarları değil, tüm tüketici hakları kapsamında korunması gerekir[1].

Bunun yanında, özellikle değerlendirici arabuluculuk söz konusuysa, arabulucunun tarafsızlığı konusu da tüketicinin korunması noktasında tartışmaya açıktır. Nitekim, arabulucu da uyuşmazlığın arabuluculuk sürecinde çözüme kavuşturulması durumunda bir ücret hakkı elde edecektir. Diğer bir deyişle, arabuluculuk sürecinde yalnızca tarafların değil arabulucunun kendisinin de menfaati söz konusu olup, özellikle değerlendirici arabuluculuk yönünden çözüm önerisi sunma yetkisi bulunan arabulucunun, güçlü taraf olan tacire meylederek tarafsızlık ilkesini zedeleyebilme ihtimali hakem ya da hakimin tarafsızlığına nispetle daha olasıdır.

Bu nedenlerle, arabuluculuk her ne kadar hak değil menfaat temelli olsa da, sürecin sonunda zayıf pozisyonda bulunan tüketici deneyimsizliği ve bilgisizliği nedeniyle hak kaybıyla dahi karşı karşıya kalabilecektir. Sonuç olarak arabuluculuğa ilişkin eşitlik ilkesinin, tacire karşı zayıf pozisyonda bulunan tüketicinin menfaatinin korunması açısından Tüketici Hukukunun amaç ve ruhuna uygun olmadığı, dolayısıyla taraflardan birinin tüketici olduğu uyuşmazlıklarda arabuluculuğun elverişli bir alternatif çözüm yöntemi olmayabileceği düşüncesi doktrinde bazı yazarlar tarafından ileri sürülmektedir.

Bir sonraki yazımızda ( Lütfen Bkz), taraflardan birinin devlet olduğu uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişliliğinden bahsedeceğiz.

Hukuk Desteği


[1] SİRMEN, L. Tüketici Hukukunun Amacı ve Özellikleri, S. 2

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir