Av. Sevcen CAN & Av. Yasemin ÇORAK
Bir önceki yazımızda hayatın olağan akışına aykırılık kriterinin ispat yüküne etkisini açıklamıştık (Lütfen bkz…) Bu yazımızda konuya ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler paylaşacağız.
Yargıtay’ın ispat yükünün belirlenmesinde hayatın olağan akışı kriterini uygulamasına aşağıdaki örnekler gösterilebilir:
Yargıtay inanç ilişkisi ve kötüniyet iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkin bir kararında[1], taşınmazı muvazaalı şekilde arkadaşına devreden önceki malikle davacının arasında inanç ilişkisinin bulunması, taşınmazın bulunduğu muhit nedeniyle paylı tescil mümkün olmadığından tescilin önceki malik adına yapılması, taşınmazın son tapu malikinin ise önceki malik ve davacı ile aynı kasabada yaşayan ve birbirileriyle ilişkisi bulunan kişiler oldukları, taşınmazın fiili kullanım durumu, yargıya intikal eden olaylar, taşınmazın davalıya devrinin yapıldığı tarih dikkate alındığında davalının Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) 1024. maddeleri kapsamında iyiniyetli olduğunun kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu sebeple davalının TMK’nın 1023. maddesinde öngörülen sicile güven ilkesinden yararlanamayacağı yönünde değerlendirme yapmıştır.
Yargıtay bir kimsenin evli olduğu tarihte karşı tarafın evli olduğunu bilmediği iddiasına ilişkin bir kararında[2] da, iyiniyet esas olmasına karşın ispat yükünün iyiniyet iddiasında bulunan tarafa düştüğünü, iyiniyetin asıl olduğu kuralının burada uygulanamayacağını “…Bir kimsenin evli olup olmadığının muhitçe bilinmesi normaldir ve asıl olan da budur…” şeklinde ifade etmiştir.
Yine Yargıtay bir kararında[3], iyiniyetin asıl olması karşısında, başkasının arsasına iyiniyetle inşaat yaptığını iddia eden tarafın iyiniyetini ispat etmesi gerektiğini “…Çünkü başkasının arsasına inşaat yapan bir kimse, normal olarak o arsanın başkasına ait olduğunu bilir, şu halde normal olmayan iyiniyetini ispat etmelidir…” hükmüyle ortaya koymuştur. Yargıtay’ın bu kararı doktrinde bazı yazarlar tarafından; iyiniyetin yasal bir düzenlemeye dayanması nedeniyle bir kanuni karine teşkil ettiği, dolayısıyla olayda bir karinenin aksini ispat söz konusu olduğunda sonuca gidilirken hayatın olağan akışı kriterinden yola çıkılmaması gerektiği yönünde eleştirilmiştir.
Hukuk Desteği
[1] 14. HD, 27.4.2010, 2019/1903 E., 2010/4716 K.
[2] 2. HD, 20.6.1974, 3351/3983
[3] TD 7.5.1953, 2510/2397
iletisim: [email protected]