GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU İLE HIRSIZLIK SUÇUNUN KARŞILAŞTIRILMASI

Güveni kötüye kullanma suçu Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) Malvarlığına Karşı Suçlar kısmında madde 155’te düzenlenmiştir. TCK madde 155 “(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.  (2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” hükmünü amirdir.

Hırsızlık suçu ise TCK’nın Malvarlığına Karşı Suçlar kısmında madde 141’de Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yukarıda belirttiğimiz iki suç genellikle birbirleriyle karışmaktadır. Ancak aralarında oldukça önemli farklar bulunur. Güveni kötüye kullanma suçunda fail başkasına ait olan mal üzerinde zilyetliğe suç oluşmadan önce sahiptir. Mağdur malın zilyetliğini suç oluşmadan önce faile devretmiştir. Mağdurun kendi rızasıyla özgür bir irade ile muhafaza edilmek veyahut belirli bir şekilde kullanılmak amacıyla malın teslimi faile yapılmaktadır. Hırsızlık suçunda ise taşınır mal mağdurun (zilyedin) rızası olmadan alınmaktadır. Ayrıca güveni kötüye kullanma suçunun konusunu hem taşınır mallar hem de taşınmaz mallar oluşturabilmekteyken hırsızlık suçunun konusunu sadece taşınır mallar oluşturmaktadır. Güveni kötüye kullanma suçunda suç, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulmasıyla ya da devir olgusunun inkar edilmesiyle oluşmaktadır. Hırsızlık suçunda ise suç, taşınır malın bulunduğu yerden alınmasıyla oluşmaktadır. Güveni kötüye kullanma suçunda failin en başta suçu işleme kastı yoktur fakat malın zilyetliğinin kendisine devredilmesinden sonra suç kastı oluşmakta ve ilgili suçu işlemektedir. Failin kastının hangi aşamada oluştuğu hususu ise; failin durumu, failin mağdurla olan ilişkisi, olayın özellikleri dikkate alınarak belirlenir. Hırsızlık suçunda ise suç işleme kastı en baştan beri vardır.

İki suçun karşılaştırılması açısından sizlerle ilgili Yargıtay kararlarını paylaşmaktayız.

“Sanığın, şikayetçiden bir görüşme yapıp iade etmek üzere kısa süreliğine geçici olarak aldığı cep telefonunu iade etmeyerek uzaklaştığının kabul edilmesi karşısında; şikayetçinin cep telefonunu teslimde geçici de olsa zilyetliği devir iradesi bulunmadığı gibi, özel tevdi ve teslimden de söz edilemeyeceğinden, eylemin 5237 sayılı TCK’nın 141/1 maddesine uyan hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde unsurları yönünden oluşmayan güveni kötüye kullanmak suçundan mahkûmiyet  hükmü kurulması,” (13. CD, 29.05.2012, 2011/17163, 2012/12626)

“Cep telefonu bayi olan şikayetçinin dükkanına gelen sanıkla beraberindekiler, telefon almak için pazarlık yapıp anlaşamadıklarından bahisle dükkandan ayrıldıkları daha sonra tekrar gelip bu sefer dükkan dışında devam eden pazarlık sırasında sanıkla birlikte gelen bir şahsın dükkana girip orada bulunan şikayetçinin babasına “telefonu görmek istiyorlar” dediği, bu kişinin telefonu alarak dükkandan çıktığını gören sanığın, tekrar uğrarım diyerek uzaklaştığının anlaşılması karşısında, telefonun zilyetliğinin devredilmemesi nedeniyle eylemin hırsızlık suçunu oluşturacağının gözetilmemesi,” (11. CD, 6.4.2010, 2008/9038, 2010/4162)

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir