Tacir, bir ticari işletmeyi kendi adına işleten kişidir. Ticari işletme ise: “esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme” olarak Türk Ticaret Kanun’unda (“TTK”) tanımlanmıştır. Bu tanımlar ışığında, tacirin esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef edinmiş, devamlı ve bağımsız bir işletmeyi işleten kişi olduğunu söyleyebiliriz. Esnaf kavramı ile tacir kavramının farklı olduğuna ise daha önceki bir yazımızda (Bkz.İlgili yazımız…) değinmiştik.
Yukarıdaki tanımın dışında, tacir olarak sayılan kişiler de mevcuttur. Tacir olmanın genel tanımına dahil olmasalar da kanunen tacir sıfatıyla değerlendirilirler. Tacir kabul edilen kişileri tek tek saymamız gerekirse;
- Ticari işletme işleten gerçek kişiler
- Ticaret şirketleri
- Amacı doğrultusunda ticari işletme işleten dernek ve vakıflar
- Kamu kurum ve kuruluşları tarafından gelir elde etmek amacıyla kurulmuş kurumlar (Burada tacir sıfatı kamu kurumunun değildir, sonradan kurulan kurum veya kuruluşundur.)
- Donatma İştiraki
- Ticari işletmeyi küçük veya kısıtlı adına işletenler
Tacir olarak kabul edilmenin kanunen sayılmış sonuçları vardır, tacirlik TTK’nın 18. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Tacir sayılmanın sonuçlarını sayacak olursak,
- İflasa tabi olma
- Ticaret unvanı seçme ve kullanma
- Ticari işletmesini ticaret siciline kaydettirme
- Ticari defter tutma ve envanter çıkarma
- Ticaret ve Sanayi Odalarına kaydolma
- Basiretli bir işadamı gibi hareket etme yükümlülüğü
- Ticari örf ve adetlere tabi olma
- Ticari iş karinesine tabi olma
- Ücret ve faiz isteme
- Ücret ve cezaların indirilmesini isteyememe
- Tacir çeki kullanma
- Ticari işletmeye dair belgeleri kanuna uygun biçimle düzenleme zorunluluğu
- Ticari işletmeyle alakalı belgelerin kopyalarını saklama
Bunların dışında, tacirin başka bir tacirle gerçekleştirdiği ticari işlere uygulanan özel sonuçlar da bulunmaktadır. Yukarıda saydığımız haller yalnızca tacirin tacir sıfatını taşımasına bağlı olarak doğan sonuçlardır, ancak birazdan değineceğimiz sonuçlar yalnızca işin her iki tarafının da tacir olması ihtimalinde uygulanır:
- Kanuni ihbar ve ihtar şekillerine uyma
- Fatura verme ve faturaya itiraz için verilen sürelere uyma
- Teyit mektubu verme ve teyit mektubuna itiraz için verilen sürelere uyma
- Ticari defterlerle ispatlama
- İhtilafların ticari dava ve ticari yargı konusu olması
- Hapis hakkının özel hükümlere tabi olması
- Ticari satış ve mal değişimlerinde özel hükümlere tabi olma, söz konusu özel hükümler tacirler arası bazı işlemlerde mevcut olup örnek vermek gerekirse;
- Kısmi ifa durumunda sözleşmenin feshine imkan tanınması
- Alacaklının temerrüdü halinde Türk Borçlar Kanunu’nda değerlendirilen şartlar aranmaksızın mahkemeye başvurulma hakkının tanınması
- Satılan malda ayıp bulunması halinde tanınan sürelerin farklı olması ve sair…
Yukarıda sayılan tüm haller tacir sıfatının kazanılmasıyla birlikte tacir sıfatına bağlı olarak kazanılan sonuçlardır. Tacir sıfatı ise, ticari işletmenin işletilmeye başlatıldığı andan itibaren re’sen kazanılır, ticaret siciline yapılacak kayıt ise kurucu değil açıklayıcı niteliktedir. Tacir sıfatının kaybedilmesiyle birlikte tacir olmaya bağlanan sonuçların etkisi de ortadan kalkar. Bu konuya dair özel hükümlerin varlığı halinde, tacir sıfatı kaybedilmiş olsa dahi sorumluluk devam edebilir.
Hukuk Desteği
iletisim: [email protected]
hangileri nimet hangileri külfettir?