İŞÇİNİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ- II

Av. Sevcen CAN & Av. Yasemin ÇORAK

                 

Bir önceki yazımızda işçinin sır saklama yükümlülüğü konusuna genel bir giriş yapmış, iş sırrı kavramından bahsetmiştik (Lütfen bkz…).

Bir bilginin iş sırrı olarak kabul edilebilmesi için gerekli birtakım unsurlar söz konusudur. İş sırrının unsurları; bilinmeme veyahut sınırlı bir çevre tarafından bilinme, çalışılan işle bağlantılı olma, işverenin iş sırrını saklama yönündeki iradesi, işverenin iş sırrının saklanması yönünde haklı menfaati ve iş sırrının saklanması adına birtakım koruma tedbirlerinin alınmış olması şeklinde sayılmaktadır. Sayılan unsurlar seçimlik olmayıp, tümünün varlığı halinde iş sırrı kavramından söz edilmesi mümkün olmaktadır.

Bu yazımızda iş sırrının unsurlarından bilinmeme/sınırlı bir çevre tarafından bilinme unsurunu açıklayacağız.

BİLİNMEME VEYA SINIRLI BİR ÇEVRE TARAFINDAN BİLİNME

İş sırrından söz edebilmek için, söz konusu sırrın yalnızca ilgili olduğu işin sahibi veya işin yürütülmesi adına söz konusu sırra vakıf olması gereken çalışanlar ya da diğer kişiler tarafından biliniyor olması gerekmektedir. Nitekim, herkes tarafından bilinen maruf ve meşhur vakalar ile aynı iş çevresinde faaliyet gösteren işyerleri tarafından vakıf olunan, işin yürütülmesi esasında kullanılan bilgiler iş sırrı kapsamında değerlendirilmemektedir.

Yargıtay da bir kararında iş sırrından söz edilebilmesi için toplumun bilgisi dahilinde olmama ve/veya ilgili alanda rakip firmalar tarafından bilinmeme unsurunun gerekli olduğunu ifade etmiştir. Y. 11. HD. 02.06.2005 T. ve 2004/ 7827 E., 2005/ 5755 K.;“…Mahkemece, iddia, savunmalar, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalının bildiği hangi sırrı kullandığına dair bir açıklık getiremediği, genel metod ve taslak gibi kolayca hatırlanabilecek olanların ticari sır kabul edilemeyeceği, davalı şirketin davacı adına fason üretim yaptığı, ticari sır kavramının en önemli unsuru olan toplumun bilgisi dahilinde olmama veya ilgili alanda rakip firmalarca bilinmeme şartının oluşmadığı, aynı mahiyetteki ürünlerin taraflar dışında başka firmalarca da üretildiği, davacının ticari sır nedeniyle imal ettiği ürünlerin farklılığını açıklayamadığı, davalı M.Sinan Gülener’in TTK.nun 57/7 ve 8 nci maddeleri kapsamında eyleminin ispat ve tespit edilemediği, salt rakip firmada çalışmasının haksız rekabet teşkil etmeyeceği, aradaki sözleşmenin asıl amacının iş akdi süresince elde edilen bilgilerin kullanılmaması veya kullandırılmamasına yönelik bulunduğu, böyle bir durumun tespit edilemediği, davalı şirketin tescilli marka ve tasarım belgesine istinaden üretim yaptığı, bu belgelerin geçerliliğini koruduğu sürece eylemlerinin haksız rekabet teşkil etmeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili katılma suretiyle davalılar vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlikbulunmamasına göre, davacı vekili ve katılma suretiyle davalılar vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekili ve katılma suretiyle davalılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…”

Bir sonraki yazımızda iş sırrının diğer unsurlarından bahsetmeye devam edeceğiz.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir