EVLİLİKLE NEDENİYLE KURULAN ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ

Bakıma ihtiyaç duyan ya da duyması muhtemel olan bakım alacaklısının; bakım borçlusu tarafından ölünceye kadar bakılması karşılığında malvarlığından kararlaştırılan kısmı, bakım alacaklısında devretmeyi vaad ettiği sözleşmeye, ölünceye kadar bakım sözleşmesi denilmektedir. Bahsi geçen devir işlemi; Borçlar Hukuku niteliğinde derhal yapılabileceği gibi, Miras Hukuku kurallarına göre bakım alacaklısının ölümünden sonra da gerçekleştirilebilmektedir. Daha önceki yazılarımızda ölünceye kadar bakım sözleşmesi hakkında detaylı bilgiye yer verdiğimiz (Lütfen Bkz. ) ve okumakta olduğunuz bu yazımızda evlenme eylemiyle bağlantılı olarak ilgili sözleşmeye yoğunlaşma isteğimiz bulunduğundan, burada sadece hatırlatma mahiyetindeki tanım bilgisine yer vermeyi yeterli bulmaktayız.

Bazı durumlarda evlilik gerçekleştikten sonra eşlerden biri; ölünceye kadar eşinin kendisine bakması eylemi neticesinde, eşi adına birtakım malları devredeceğini ileri sürerek ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapmak istemektedir. Belirtilen sözleşme yapıldığı anda bakım alacaklısının, bakıma ihtiyaç duyuyor olması gerekmemektedir. Sözleşme kurulurken bakım alacaklısı, bakıma muhtaç olsun ya da olmasın bakım borçlusu; sözleşme kurulduktan sonra herhangi bir zamanda doğabilecek bakım borcunu, evlilik sona erene veya bakım alacaklısı ölene kadar devam edene kadar sürdürmek zorunluluğu altındadır. Açıklanan konuda, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 17.11.2020 T., 2018/3349 E., 2020/6052 K. sayılı kararında; “…bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz…” şeklinde yoruma mahal vermeyecek bir anlatımla hüküm kurulmuştur.

Yine belirtmek gerekir ki; evlilik birliğinin temelden sarsılmasına yol açacak nedenler, evlenmeyle kurulan ölünceye kadar bakım sözleşmesinin feshinde de -kusur değerlendirilmesi dikkate alınarak- haklı sebep olarak ileri sürülebilmektedir. Bakım yükümlüsünün bir hakka dayanmadan aile konutunu terk etmesi haklı fesih nedenlerine örnek olarak gösterilebilmektedir. Haklı fesih durumu için verdiğimiz örneği netleştirmek adına Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin kararını alıntılamaktayız; Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 28.01.2021 T., 2019/3405 E., 2021/481 K.; “…Davacı, 2016 yılında evlendiği davalı ile aralarında düzenlenen … 2. Noterliğinin 22.02.2016 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesi uyarınca, maliki olduğu dava konusu 6204 ada 9 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1 no’lu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini bakım borçlusu olan davalı adına tescil ettirdiğini, ancak davalının bakım görevini yerine getirmeyip, ortak konutu 03.01.2017 tarihinde terk ettiğini, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin devamının imkansız hale geldiğini, davalıya karşı boşanma davası da açtığını ileri sürerek sözleşmenin feshi ile dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaliyle adına tescilini istemiştir. Davalı, dava konusu taşınmazın evlenmesi için vaat edilen ve verilen bir taşınmaz olduğunu, davacıyla aralarında hiçbir sorun olmayıp, davacının çocuklarının sorun çıkardıklarını, bakım görevini yerine getirdiğini, evi terk etmediğini, bilakis evden atıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle ölünceye kadar bakma sözleşmesinin feshi ile iptal tescile dair verilen kararın davalı tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü… Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle…” şeklindedir.

Son olarak sözleşme hakkında yayınladığımız diğer yazılarımızda da bahsettiğimiz üzere (Lütfen Bkz.); evlilik birliğinde herhangi bir sorun olmamasına rağmen bakım borçlusu sözleşmeden doğan bakım yükümlülüğünü yerine getirmiyorsa, bakım alacaklısı sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediği gerekçesine dayanarak sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilmektedir. Başka bir deyişle sözleşme Borçlar Hukuku niteliğinde kurulmuşsa, bakım alacaklısı tapu iptali ve tescil davası açarak; Miras Hukuku niteliğinde kurulmuşsa, yine bakım alacaklısı beyanını geri çekerek sözleşmeyi sona erdirebilecektir. Bahsedilen duruma örnek oluşturması açısından Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin bir başka kararını sizlerle paylaşmaktayız; Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 10.9.2018 T., 2015/14342 E., 2018/12102 K.; sayılı kararında “…Davacı, eşinin ölümünden sonra yaşından ve fiziksel rahatsızlıklarından dolayı bakıma muhtaç olduğundan 24/03/2006 tarihinde 511 ada 176 parsel sayılı taşınmazını ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile davalıya devrettiğini, davalının devirden bir süre sonra bakım ve gözetme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, günde bir kez bir avuç yemek getirdiğini, temizliğini ücretini kendi parası ile ödediği kişiye yaptırdığını, evin tüm ihtiyaçlarını parası ile karşıladığını, davalı ve eşinin kapısına dayanmaları üzerine kapıyı kilitlediğini, ancak eve zorla girerek saldırdıklarını, olayın cumhuriyet savcılığına intikal ettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapusunun iptali ile yeniden adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı bakım borcunu en iyi şekilde yerine getirdiğini, davanın yersiz olduğunu, tapu iptali ve tescil yerine irada hükmedilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddianın sübut bulduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü… Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle…” şeklinde hüküm kurmuştur.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir