İŞÇİNİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ – V

Av. Sevcen CAN & Av. Yasemin ÇORAK

Bir önceki yazımızda sır saklama yükümlülüğüne ilişkin yasal düzenlemelerden bahsetmiştik (Lütfen bkz…). Bu yazımızda ise sır saklama yükümlülüğünün kapsam ve sınırlarından söz edeceğiz.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

İfade özgürlüğü, diğer bir deyişle düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü Anayasa’nın 26. maddesiyle güvence altına alınmıştır. Bu kapsamda, işverene bağlılıkla çalışan işçilerin de çalışması esnasında öğrendikleri bilgileri, bu bilgileri kullanarak ürettikleri düşünceleri, kanaatleri açıklama, hatta bu bilgilerden hareketle işveren veya işyerine yönelik eleştirel ifadeler öne sürme özgürlüğü bulunmaktadır. Ancak anılan maddenin 2. fıkrasıyla, söz konusu özgürlüğün sınırları belirlenmiş, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği düzenleme altına alınmıştır.

ÇALIŞMA VE SÖZLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ

Çalışma ve sözleşme özgürlüğü de Anayasa’nın 48. maddesiyle, “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” şeklinde güvence altına alınmıştır. Çalışma ve sözleşme özgürlüğü kapsamında işçinin işyerinde öğrendiği bilgileri başka bir işyerinde başka bir işverene bağlı çalışması esnasında ne ölçüde kullanabileceği, işçi tarafından çalışması esnasında edinilen bilgiler nedeniyle işçinin bir başka işveren için çalışmasının engellenmesinin hangi ölçüde mümkün olabileceği hususunda tartışmalar bulunmaktadır. Bu noktada, işçinin işyerinde çalışması dolayısıyla sahip olduğu bilgi, beceri ve tecrübeleri çalışma ve sözleşme özgürlüğü kapsamında kullanabilmesinin sınırları belirlenirken, işverenin haklı menfaatiyle işçinin anayasal haklarının dengeli bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.

İŞÇİNİN MESLEKİ BİLGİ, BECERİ VE TECRÜBESİNİ KULLANMA HAKKI

Bu noktada, iş sırlarının bir başka işyerinde tecrübi bilgi, beceri olarak kullanılmasının sır saklama yükümlülüğünün ihlaline yol açıp açmayacağı konusunda hukukumuzda tartışmalar olmakla birlikte, doktrinde işçinin yapmış olduğu işte zamanla kazanmış olduğu ve artık kendisinin vazgeçilmez unsuru sayılan mesleki bilgilerin (tecrübeye dayalı bilgiler) iş sırrı olarak nitelendirilmeyeceği belirtilmiştir. İsviçre öğretisine göre, somut olay açısından iş sırrı ve tecrübi bilgi arasındaki ayrım keskin değilse de işverenin menfaatinin öncelikli olduğu belirtilmekte, bu görüş Yargıtay’ın bir kararıyla da benimsenmektedir[1].

Bir sonraki yazımızda sır saklama yükümlülüğünün süresinden bahsedeceğiz.

Hukuk Desteği


[1] Y. 9. H.D. 2016/15516 E., 2016/17659 K., “…İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür. Dosya içeriğine göre taraflar arasında iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir sözleşme imzalanmamıştır. Somut uyuşmazlıkta davacı işveren, davalının kendisinde üretilen bir buluşu sır saklama yükümlülüğüne aykırı olarak yeni çalıştığı işverende de ürettiği iddiası ile maddi zararın tahsilini istemektedir. Burada rekabet yasağına aykırılıktan çok sadakat borcunun alt unsuru olan sır saklama yükümlülüğünün ihlaline dayanılmakta, işyerindeki buluşun bu ihlal nedeniyle başka yerde kullanılmasından kaynaklanan tazminat talebi bulunmaktadır…”

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir